Kitap okuyan futbolcu, Metin Kurt

Kitap okuyan futbolcu, Metin Kurt
Galatasaray ve Milli Takımın unutulmaz oyuncularından Metin Kurt'un 1970'lerden bu yana sürdürdüğü mücadelesini anlatan Gladyatör, ilginç ve önemli bir çalışma. Vecdi Çıracıoğlu'nun kaleme aldığı kitap, Türk futbolunun Bosman'ının hikâyesini gözler önüne seriyor.

30 yılı aşkın bir mücadelenin bayrağını yaşamının son döneminde yeniden taşıdı Metin Kurt. Spor-Sen'in kuruluşunu bildirirken ciddi bir bedel ödediği mücadelenin yeniden yükselme umuduyla doluydu. 1970'li yıllarda Türk futbolunun en büyük yıldızlarından biriydi o. İstese ya da bunu önemseseydi hayatının kalan bölümünde de rahatça yaşayabileceği kadar para kazanabilirdi. Fakat o, kendisi için fazla birşey istemeyip toplum hizmetini daha önde tutanlardandı.

Milyonlarca insan futbol dünyasının parıltılı yanlarıyla ilgili. Oysa bu dünya sadece Messilerden, Ronaldolardan ya da Arda Turanlardan, Burak Yılmazlardan, Emre Belözoğlulardan ibaret değil. Evine ekmek götürebilme derdinde olan hatta düşleri bununla sınırlı sayılabilecek yüzlerce futbolcu var ülkemizde.

Ayrıca uzun yıllar boyunca bu ülkede futbolcuları düpedüz köle yapan bir futbol ortamı sözkonusuydu. O kadar ki 2 yıllık bir sözleşmenin ardından oyuncu kulübüyle yeni sözleşme konusunda anlaşmazlığa düştüğünde hiçbir söz hakkı yoktu. Kulüp bu oyuncunun 2 yıllık maaş bedeli denilen küçük bir ücreti federasyona yatırıyor ve oyuncunun sözleşmesi otomatik olarak uzamış sayılıyordu. “Temdit” diye adlandırılan işlem düpedüz bir kölelik uygulamasıydı. Metin Kurt da bunun ve futbol dünyamızdaki başka bozuklukların değişmesi için büyük mücadele verdi.

Aslına bakarsanız, sadece bugünkü kuşaklar değil, zamanında Metin Kurt'un mücadelesine tanıklık etmiş olanlar da onun ne yapmak istediğini pek anlayabilmiş değildir. Daha doğrusu, bizim toplumda böylesi farklı düşünceler ve ayrıksı davranışlar genellikle aynı kaba konulmuş ve kestirmeden "anarşistlik" olarak suçlanmıştır. Oysa Metin Kurt'un giriştiği, ciddi bir hak mücadelesidir. Nitekim onun başlattığı bu hareket, uzun yıllar sonra yurtdışında müthiş bir sonuç vermiştir. Jean Marc Bosman adındaki Belçikalı futbolcunun davası bütün dünyayı sarsarken elbette kimsenin buna benzer bir mücadelenin Türkiye'de Metin Kurt tarafından verildiğini bilmesi gerekmiyordu.

Türkiye'nin Bosman'ı

RFC Liege ile olan sözleşmesi biten Bosman'ın Fransız kulübü Dunkerque'ye transferinin yüksek bonservis bedeli nedeniyle suya düşmesi sonrasında, futbolcunun açtığı dava 1996'da tarihi bir sonuç vermişti. Böylece oyuncular, sözleşme bitiminde serbest kalmak gibi büyük bir hak kazanıyorlardı. Metin Kurt benzer bir hareketi 1973 yılında başlatmış ama yanında pek kimseyi bulamamıştı.

Metin Kurt, o dönemde kulübü Galatasaray'ın kendisine önerdiği 110 bin lirayı kabul etmemiş, o günün yönetmeliğine göre, kulübün temdit hakkı uyarınca aynı dönemde 28 000 liraya oynamak zorunda kalmıştı. Bundan doğan çatışma da elbette ki Metin Kurt’u ciddi bir sıkıntıya sokmuş fakat o sonuna kadar mücadeleyi sürdürmüştü.

Ağabeyi İsmail Kurt da hem Galatasaray'da hem Fenerbahçe'de oynamış milli bir futbolcuydu. Kitaptan öğreniyoruz ki hem İsmail hem de Metin, epeyce geniş bir ailenin yükünü omuzlarında taşımak zorunda kalmışlar. Yani profesyonel futbol dünyasının o parıltılı görünümünün ardındaki sıkıntı ve sorunları hemen her yönüyle yaşamışlar.

Kitap okursan yanarsın!

Aslına bakılırsa Metin Kurt, çok gerekli ve zorunlu bir mücadeleyi zamanından önce başlatmış olmanın bedelini ödemişti. Üstelik o mücadele sonucunda elde edilebilecek olan maddi ve manevi değerlerden en çok yararlanacak kişiler bile pek yanında olmamışlardı. Rıdvan Dilmen’in bununla ilgili bir itirafı vardır.

Metin Kurt'un bir başka dramı da bu kadar üst düzey futbolcu durumundayken kitap okumaya başlamış olmasıydı. Bunun nasıl bir sonuç vereceğini ilk gören de efsanevi futbol adamı Gündüz Kılıç olmuştu. Çünkü Baba Gündüz'ün de okuma-yazma işleriyle belli bir ilgisi vardı. Okumanın, öğrenmenin, bilinçlenmenin ve o doğrultuda işlere girişmenin pek tekin olmadığı bir ülkede yaşadığımızı en iyi bilen kişilerdendi Kılıç. Kurt'u da o dönemde şöyle uyarmıştı:

"Şimdi beni iyi dinle Metin Kurt! Sen, futbolun dışında başka şeyler düşünürsen bu camianın içinde kalamazsın..."

Uğradığı haksızlıkları kınamak için sakal bırakmış olmasıyla da Türk futbolunun sakallı tek futbolcusu olarak ilgi çeken Metin Kurt, benzer bir mücadeleyi Almanya'da vermiş olan ünlü futbolcu Paul Breitner ile GS-Bayern Münih maçında karşılıklı oynar.

Sonrasında Breitner ile ilgili olarak şu aktardıkları ilginçtir Kurt'un: "Dünyanın en iyi defans adamıydı o zamanlar. Klası şüphe götürmezdi ve bu, futbol zekasından ileri geliyordu. Demek ki benden daha solcuymuş! Breitner benim ünümü duymuştu. Çünkü ikimiz de sosyalisttik. Maçtan sonra çat pat İngilizce konuştuk. Bana Maocu olduğunu söylemişti."

Oynadığı yıllarda şike ve doping gibi pisliklerin futbolumuzu nasıl kemirdiğini de ortaya koyuyor Metin Kurt. Hatta bunların çok da kötü ve yanlış işler gibi görülmediğinin örnekleriyle de karşılaşıyoruz.

Bol fotoğrafla adeta belgesel haline getirilmiş olan kitapta Metin Kurt'un zorlu mücadelesinin yanısıra eğlenceli olaylar da ihmal edilmemiş. Ülke çapında tanınmış bazı teknik adamların komik denilebilecek taktik anlayışları ve bunların verdiği gülünç sonuçlar kitaba keyif katıyor.

Kitabın Metin Oktay'la ilgili bölümü de duygulandırıcı. Türk futbolunun taçsız kralının her durumda adına ve unvanına yakışır biçimde davrandığının sayısız örneklerinden biri Kurt tarafından da aktarılıyor.

Futbolcular gladyatör mü?

Metin Kurt bu kitabı kendi yazmayıp gerçek bir yazarın bu işi yapmasına imkan vermekle iyi etmiş (aynı yöntemi Marcel Desailly de Kaptan adlı kitabında uygulamış ve çok da iyi sonuç alınmıştı.) Böylece daha derli toplu bir çalışma ortaya çıkmış.

Futbolcuların günümüzün gladyatörleri olduğu yolundaki temel iddia ve kitap boyunca gelişen olaylara bağlı olarak dipnotlarda bunun örneklerinin verilmiş olması, okur için belki biraz yorucu ama ilginç. Metin Kurt ve yazar, bunu kitaba adını verecek kadar önemsiyor. Ancak söylemeden edemeyeceğim, kitabı okurken 'böyle mi yapılmalıydı' sorusu hep kafamı kurcaladı.

Ahmet ÇAKIR

Yorumlar