Olimpiyatlarda bu yıl neden kadın sporcumuz daha fazla? Süreyya Ayhan’a neden çok şey borçluyuz? İlkokula giden kız çocuklara uygulanan ‘futbol oynama yasağı’nı kaldıran kim? Çocuk futbolcular üzerindeki inanılmaz baskı neden kaynaklanıyor? Futbolcular hayatın anlamını sorgular mı? Yanıtlar Türkiye’nin ilk kadın spor psikologu Dr. Ceren Tokdemir’den….
Dr. Ceren Tokdemir Türkiye’nin ilk kadın spor psikoloğu. Şu anda başka bir kadın spor psikoloğunun olup olmadığını sorduğumuzda bilmediğini söylüyor. Belki de hâlen bu alandaki tek kişi. Boğaziçi Üniversitesi’nde psikoloji eğitimi görüp ardından Marmara Üniversitesi’nde Spor Yönetim Bilimleri üzerine doktora yaptıktan sonra, 2002’de soluğu Galatasaray’da almış; “Ben futbolu çok seviyorum, burada alt yapıda psikolog olarak çalışmak istiyorum.” Önce pek ciddiye alınmasa da değerinin fark edilmesi uzun sürmemiş. Kendisi o gün bugündür Galatasaray’ın alt yapısında çalışıyor. 2006’da bir dönem futbol federasyonunda çalışmış…
Haberlerde dikkatinizi çekmiştir; önceki gece başlayan bu yılki olimpiyatlara Türkiye rekor sayıda, 114 sporcuyla katılıyor. Bu sayının 48’i erkek, 66’sıysa kadın. Tokdemir’le, kadınların bu dikkat çekici boyuttaki yüksek katılımını konuşmak için kısa bir görüşme yapmak istemiştik. Fakat konu uzayıp futbol sahasına sıçrayınca, ilginç gözlemleri karşısında kendimizi durduramadık, sorduk da sorduk…
SÜREYYA’YA BORÇLUYUZ
- Olimpiyatlarda kadın sporcuların ağırlıklı olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Belli sporlarda kadınlar çok iyi atılım yaptılar. Basketbol, voleybol, şimdi de bireysel sporlarda. Olimpiyatlara katılımın yüksekliği de bunun sonucu. Bu başarılar da gençlere rol modeli oluyor, ileride kadın sporcuların daha fazla başarı göstereceğini düşünüyorum. Ama aynı atılım futbolda yok maalesef.
- Bu ‘rol modellik’ konusunun öncüleri kimlerdir?
Voleybol ve basketbol, milli takımların önemli başarıları nedeniyle sürekli göz önünde. Eskiden bu branşlar bu kadar göz önünde değildi. Bireysel sporlarda kırılma noktasının Süreyya Ayhan olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda ona çok şey borçluyuz.
- Süreyya Ayhan’ın başından pek çok olay geçti ve kariyeri bitti…
O düzeyde yetenekli bir sporcu için federasyon bir ekip kurmalıydı. Kendisine bir psikolog verilmeliydi. Uzman desteği almadan bütün o yaşadıklarıyla baş edebilmesi mümkün değil.
- Rol modeli konusunda futbolda da bir kıvılcım bekliyor musunuz?
2006’da Futbol Federasyonu’nda göreve başladığımda Türkiye’de kadın futbol milli takımı da ligi de yoktu. İlkokullardaki kızların futbol oynaması yasaktı. UEFA toplantısına Norveç’e gittiğimizde kadın futbolu kategorisi bulunmayan 3 ülke vardı; Arnavutluk, Moldova ve Türkiye. O zamandan sonra Türkiye’de ligler ve milli takım kuruldu. Bir kıvılcım olarak görülebilir bu ama zaman geçmesi lazım başarı için.
- İlkokuldaki kızların futbol oynamasını yasaklayan bir madde mi vardı?
Evet, devletin koyduğu bir yasaktı. Milli Eğitim Bakanlığı Yönetmeliği’nde vardı. Ankara’ya gidip o maddenin değiştirilmesi için çaba harcayınca 2006’da kaldırıldı.
FATİH TERİM’İN PAYI BÜYÜK
- Kim fark etti bunu?
Levent Bıçakçı dönemiydi, Milli Takımlar’ın başında Fatih Terim vardı. Ekip olarak çalıştık ama en büyük pay Fatih Terim’indir.
- Fatih Terim’in imajıyla biraz çelişkili buluyorum nedense…
Dışarıdan bakınca şaşırtıcı bulabilirsiniz ama öyle değil. Her şeyle ilgilenen biriydi. Kızlara da büyük destek verdi.
- Şimdi ikiniz de Galatasaray’dasınız, görüşüyor musunuz?
Evet, aynı yerde bulunuyoruz sonuçta. Genç oyunculara onun kadar önem veren hoca pek yok. Hayatlarını, psikolojik gelişimlerini yakından takip eder. Bir dönem altyapıda durgunluk vardı ama artık hareketli, yakın bir gelecekte göreceksiniz; parlak futbolcular çıkacak.
- Bir örnek vermek istiyorum; Arda Turan İspanya’ya gittikten sonra gerginliğini üzerinden atıp rahatlamış, kendisini daha fazla geliştirmiş gibi görünüyor. Acaba burada futbolcu yetiştirme konusunda eksiklikler mi var?
Yurtdışında futbolcu üstündeki baskı daha az. Burada büyük sevgiden doğan bir baskı var. Oktay Derelioğlu anlatmıştı. 2000’de İspanya takımı Las Palmas’a transfer olmuş. Oradaki ilk günlerinde, üç net gol kaçırdığı bir maçı kaybedince “Ben bu stattan nasıl çıkacağım?” diye düşünmeye başlamış. Dışarıda başına bir şeyler geleceğini sanıyor. Sonunda stattan çıktığında kimsenin kendisini umursamadığını görünce çok şaşırmış. Burada alışkın değiliz; yenilgilerden sonra bir hafta evden çıkamayan futbolcuların sayısı hiç az değil.
ADALETSİZLİK DUYGUSU FECİ
- İspanya’da taraftarlar takımlarını, futbolcularını sevmiyor mu?
Bu biraz eğitimle, spor kültürüyle, sosyal yaşamdaki uğraşlarla ilgili. Spor kültürü gelişkin değil bizde; iyi oynamak neredeyse kimsenin umurunda değil, her şey kazanmaya endeksli. Ama Türkiye’nin en ayırt edici özelliği adalete güven duygusunun zedelenmesi. Herkes kendisine haksızlık yapıldığını düşünüyor.
- Sizin adalete güveniniz de zedelendi mi?
Ben güven duygusunun kurulacağını düşünüyordum ama son bir yıldır yaşananlar bunun tersini gösterdi. Adalet duygusu çok önemli. Örneğin iki hafta kadar önce İskoçya’da Glasgow Rangers Kulübü ekonomik krizden dolayı üçüncü lige düşürüldü. Federasyon başkanı; “Dünyanın en büyük derbilerinden birini kaybettik, finansal bakımdan zarara gireceğiz ama adalet duygusunu kaybetmedik” dedi.
FUTBOL MESLEĞE DÖNÜŞÜNCE…
- Hep gençlerle çalıştınız; ne tür sorunlar daha çoktur?
Herkes gibi onların da hem özel hayatlarıyla ilgili hem futbolla ilişkileri konusunda sorunları oluyor. Hepsiyle ilgileniyorum. En yaygın sorunun, aileden ve yedek kalmaktan kaynaklanan sorunlar olduğunu söyleyebilirim.
- Yedek kalmaya yaklaşımları nasıl?
Her zaman oynamak isterler ve oynamadıkları zaman hep “Hoca beni oynatmıyor” diyerek, kendilerine haksızlık yapıldığını düşünürler. İyi oynayamama gibi başka bir neden akla gelmez.
- Neden böyle; ego problemi olabilir mi?
O da var ama asıl neden futbolu bir meslek olarak görmeleri. Yani çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimini sağlayan, zevk alınan bir spor gibi görülmüyor artık. Ailelerin çok büyük kısmı da bu nedenle getirmiyor çocuklarını.
- Futbolun mesleğe dönüşmesinin anlamı nedir?
Altyapı seçmelerini kazanamayan çocuklarının ailelerinin üzüntülerini görüyorum. Bu, çocuklara da baskı biçiminde yansıyor, omuzlarında inanılmaz büyük yük var. Çocuğun altyapıda bir hafta oynamaması evde huzursuzluğa neden oluyor. Biz bir dönem antrenmanlara aileleri almıyorduk. Evde çocuğa sürekli müdahale ediyorlar. Şimdi görüşüp alıyoruz bazen. Çocukların çoğu anneme ev alacağım, babamın durumu kötü, ona yardım edeceğim gibi gerekçelerle futbol oynamaya geldiğini söylüyor.
- Diğer branşlarda da böyle midir?
Basketbolda, voleybolda, bireysel sporlarda böyle bir durum yok. Genç kadınların üzerinde de böyle bir baskı yok. Bunun başarıdaki etkisi az değil.
YETİŞKİNLERLE DE ÇALIŞMAK İSTİYORUM
- Yetişkin sporcularla, futbolcularla da çalışmak istiyor musunuz?
ABD’de ve Avrupa’da bu konuda kesin kriterler var. Bir psikolog beş yıl genç takımlarda tecrübe kazanmadan yetişkinlerin takımında çalışamaz. Ben on yılı geride bıraktım, tecrübe kazandığıma inanıyorum. Biraz daha tecrübe kazanınca A takımlarda çalışmak istiyorum.
- Sizi geçen hafta katıldığınız bir televizyon programında izledik. Ahmet Çakar o programda bir kadın psikoloğun yetişkin futbolcularla çalışamayacağını söyledi…
Onun düşüncesi kendinedir ama her alanda kadınlar nasıl çalışmaya başladılarsa bu alanda da başlayacaklarını düşünüyorum. Bugüne kadar ne altyapıdaki futbolcularla ne de yetişkin futbolcularla görüşürken, bu işi yapamayacağıma dair olumsuz bir fikre kapılmadım.
- Karşılaşıyor musunuz bu tür yorumlarla?
Evet. Bir de uzmanlığım sorgulanıyor. Erkek olsaydım sorgulanmazdım bu kadar. Psikoloji konusunda bir uzmanlığı olmayan ‘yaşam koçları’ var; örneğin kimse onların uzmanlıklarını sorgulamıyor.
- Danışmanlık teklifleri alır mısınız futbolculardan?
Medyada biraz göründükten sonra sadece futbolculardan değil başka federasyonlardan da danışmanlık teklifleri gelmeye başladı. Fakat kendi işimden dolayı öyle bir zamanım şu anda yok.
- Görüştüğünüz futbolcular oluyor mu; tanınmış isimler var mı içlerinde?
Tanınmış futbolcular da danışmanlık istedi ama isim vermem doğru olmaz. Genellikle arkadaşlarıma yönlendiriyorum. Görüştüklerim de var ama dediğim gibi; işimden dolayı devamlılık olmuyor. Bir de şöyle bir durum var; görüşmelerin gizli kalması isteniyor. Psikologla görüşme hâlâ çekinilen bir durum. Zamanla normalleşeceğini düşünüyorum.
EN HIZLI YAYILAN DUYGU; ÖFKE
- Onların daha çok yaşadığı problemler nelerdir?
Her türlü problem var. Genellikle mutsuzluk, stres ve öfke yakınması… “Çok öfke duyuyorum ama sonra pişman oluyorum” deniliyor mesela. Bazen ilginç biçimde çok sofistike, futbolla ilgisiz sorunlar oluyor; hayatın anlamı üzerine düşünmek gibi… Futbolcuların çok zeki olduğunu düşünüyorum. Başarılı futbolcular mesela; zeki olmasalar o başarıyı yakalayamazlar. Oturup güzel sohbet edebiliyorsunuz.
- Öfkeden bahsettiniz; yaygın bir karakter özelliği midir?
Öfkeli olmaktan çok öfkeyi kontrol edememek sorun. Futbolda belli oranda agresiflik gerekiyor zaten. Önemli olan onu denetleyebilmek. Öfke çok yoğun bir duygu ve diğer yoğun duygulardan önemli bir farkı var. Mesela mutluluk duygusunun bulaşıcı olduğunu biliriz ama öfke ile depresyon çok daha hızlı bulaşan ve etkisini hissettiren bir duygudur.
Kadın sporcuların eski zamanlara göre daha fazla görünür olmasının iki miladı; Voleybol Milli Takımı’nın ve Süreyya Ayhan’ın başarıları. Kadınlar yakında futbolda da başarılar kazanacaksa bunda Fatih Terim’in payı büyük olacak.
Yorumlar